Aramızdan Bir Kimse
- maviADA

- 6 gün önce
- 6 dakikada okunur

Yusuf ERBAY'la SÖYLEŞİ
*
ŞENOL YAZICI
*
"
insanın sılası çocukluğudur.
"
Yazarların bir sınıfı bir aitliği yoktur derler. Çok farklı köken ve kültürden yazar çıkabilir, eğitimle, donanınla da çok ilgili değildir. Ecevit gibi başbakan, Yaşar Kemal gibi ortaokul terk bir çoban ya da benzeri olabilir.
Ne var ki çok vali yazar olduğunu sanmam. Çünkü emir komuta zincirinin tepesinde oturan bir insanın yazarlığın naifliğine ve muhalifliğin ruhuna alışabileceğine çok ihtimal vermem. Yine de Ziya Paşa, Tepeyran gibi valilerimiz olduğunu bilmekle teselli buluyorum.
Oysa maviADA'da düzenli yazan, hem de konumundan dolayı idare ettiğimiz değil, güzel yazan, dergimize sinerji katan, sorumluluktan kaçmayan, birlikte bir dergi yapmaktan mutlu olduğumuz Yalova Valiliğinden emekli bir Prof. Dr. arkadaşımız var.

Prof. Dr. Yusuf ERBAY
maviADA Dergisinde 2024'ün güzünde yazmaya başlayan Yusuf Erbay dergimizi öylesine benimsedi ki, haftada bir yazdığı yazısını hiç aksatmadı. Bu nedenle aramıza katılan yeni yazarlardan yaptığımız seçimde açık ara farkla maviADA BAHAR 2025 Emek ödülünü birincilikle kazandı.
işin ilginci çoğu yazar yazısını gönderip bir daha geriye bakmazken ERBAY, sadece kendi yazısına değil dergide yayınlanan her yazıya bakmayı alışkanlık edindiği için de okurlar arasında yaptığımız değerlendirmede maviADA 2025 GÜZ VEFA ÖDÜLÜnü alan beş kişiden biri oldu.
Aynı zamanda Prof. Dr. olarak İstinye üniversitesinde çalışan Yusuf ERBAY, Saadettin Tantan döneminde göreve atanmış, 2010'lu yıllara değin ülke yönetiminin değişik kademelerinde bulunmuş, en son Yalova Valiliğinden emekli olmuş ama şairliğini, yaşama olan naif bakışını her zaman korumayı başarmış, engin kültürlü, nazik bir beyefendi:
Herhalde bunların gizemi yaşamında; ondan bir şair yaratan geçmişinde gizli... Ben hep derim ya; "İnsanın sılası çocukluğu, gurbeti yaşlılığıdır."
ÇOCUKLUK GENÇLİK
Çocukluğu Ankara'da geçmiş, yazları ninesinin yanına gidermiş, yaylalarda kalırmış. 11 yaşına kadar süren bu dönemden söz ederken çok mutlu. VARGİT, VARGEL çiçeklerini o dönemde görmüş, öğrenmiş. Ankara'da büyüyen biri için şaşırtıcı bir doğa bilgisi var.
Vargit çiçeklerini bilirdim de VARGEL ÇİÇEKLERİNİ ilk ondan duydum. İlkyazda açıyor ve renkleri farklı oluyormuş.

"
Bir KARDELEN aslında," diyor ERBAY, "Hani karı yarıp çıkan, sadece mevsimi farklı soğanlı bir bitki, bir de ilkyazda açan VARGEL çiçekleri vardır onların."
Onları gördüğümü hem de Yusuf ERBAY'ın MAVİ- YEŞİL YOL projesiyle yollarını yaptırdığı Yalova Menekşe yaylasında gördüğümü anımsıyorum
Çiçeklerle ilgili Latince adları dahil bütün ayrıntıları biliyor.
Şenol YAZICI: Bu DOĞA İLGİNİZİ neye borçlusunuz?
Yusuf ERBAY:
Sanırım çocukluğuma, yaylada ninemle geçirdiğim yazlara.
Yaylada egemen olan çayırlar ve bin bir çeşit çiçektir.
Onlarla dostluk kurmanın yolu, onları tanımaktan geçer, bilmekten geçer. Hacı Bektaş’ın deyimiyle “biliş”, birliğe ve sevgiye giden yolun başında durur. Ya da tersinden alalım, insan bilmediğinin düşmanıdır.
Bilmek terbiye eder, yakınlaştırır, sevdirir. Ve ne kadar haber alırsanız, bilirseniz, o kadar canlısınız, diyor Mevlâna.
Yeri gelmişken, insanlık âlemine mal olmuş bir “Anadolu” değeri olan Mevlâna’yı hedef alan pek çok tezvirat bugün revaçta. Modaya dönüştü adeta.
Bu topraklarda bizim ilk Rönesans dönemimizi şekillendiren Anadolu erenlerini birbirleriyle kavga ettirmek için tarihi yeniden kurgulamaya başladılar. Entelektüel çevrelerde, orijinal şeyler söyleyerek ilgi çekme, beğeni alma ve popüler olma ciddi bir sıkıntı olarak baş gösteriyor. İnsanlığın hamurunda unu suyu olan değerlerimizin ayrıştırılması, ötekileştirilmesi ve çatıştırılması sevdasından umarım tez zamanda vaz geçilir.
*Mistik bir insan Yusuf Erbay.
Bu kavramın sık sık altını çiziyor. Türkçeye benzese de mistik antik Yunancadan dilimize geçmiş bir sözcük; GİZEMLİ, GİZEMCİ temel anlamı olsa da çok farklı kullanımları var. Yaygın kullanımda sezgileri öne çıkarıyor. Biz de daha çok tasavvuf anlayışında konusu geçiyor.
Şenol YAZICI: Mistizm geniş bir kavram. Bu kavramın neresinde yer alıyorsunuz ?
YUSUF ERBAY:
Çok zor insanın kendini tanımlaması ve ömür boyu tanımladığı yerde çakılıp kalması. Zaman ve tecrübenin dünyaya bakışımızı değiştirip şekillendirdiği açık. Durmadan değişen, çıkarcı kalıplara giren bir gidişten söz etmiyorum. İnsanın kendi yolculuğunda uğradığı yeni duraklardan söz ediyorum.
“Sezgi” doğru kelimelerden biri,ancak “gnostik” bir sezgi değil. Gizemden çok akla dayalı bir sezgi. Nasıl oluyor derseniz, mekânı kalp olan akıl, diyelim.
ERBAY'la konuşurken nedense aklıma geliyor.
Bizim kuşağın iki eğitmeni vardır. Biri sinema yani filmler diğeri de kitaplar... Bu denli önemli olan eğitmenlerden nasıl yararlanırdınız diye sorarsanız, para bulduğumuzda kaçarak giderdik sinemalara ve romanları ancak ders kitaplarının içine saklayarak okurduk.
12 Eylül öncesinin o sancılı kuşağının yani Deniz ve arkadaşlarının aynı eğitmenlerin elinden geçtiğine eminim, çünkü o dönem film ve kitaplarında, yani bu kuşağın eğitmenlerinde gri diye bir renk yoktu. Ya siyah ya beyaz... Hele konu adalet ve emekse sormayın...
Söze dökülmese de konuğumuzun aynı kuşaktan geldiğini adım gibi hissediyorum.
Ne var ki yazına ilgisini hep geride planda tutmayı yeğlemiş.
Dedik ya biz romanları ders kitaplarının arasına saklayarak okurduk.
ŞENOL YAZICI: Her devir kitapların önemini biliyoruz, ama bizim dönemde daha da farklı, Öncülleri olmayan bir kuşak örnek eğitmenlerini yaratır, kitaplar ve filmler bizim aynı zamanda eğitmenimiz? Oysa bu eğitmenlerden kitapları, romanları ders kitaplarının arasına saklayarak okurduk, filmlere de kaçarak giderdik? Siz ne düşünüyorsunuz?
YUSUF ERBAY:
Baştan beri ilgiliydim edebiyatla, özellikle şiirle. “Her Türk belli bir yaşta şairdir” mottosunun biraz ötesinde. Bu alanda okumalarımın, hatta ezberlerimin fena olmadığı söylenir. Bodler, Ahmet Haşim, Cahit Sıtkı, Asaf Halet, Atilla İlhan çizgisinden daha çok etkilendiğimi düşünürüm. Şimdilerde bu çizginin izinde bir söyleyiş tutturmaya çalışan denemeler yapıyorum. İlk defa okunduğunda bile “işte bu şiir onun” denebilecek bir söyleyiş. Oraya ulaştığımda, ki hiçbir zaman gerçekleşmeme ihtimali yüksek, önüme hangi yollar çıkar bilmiyorum.
Şenol YAZICI: * Prof. Dr. Yusuf ERBAY, İstinye üniversitesinde ders veriyor, yerel yönetimler ve sorunları ile ilgili çok sayıda kitabı, yayını var. Valilik deneyimiyle de birleşince eminim ki bu çok yönlü yazar çok iyi bir öğretmendir de... Öğrencilerinin çok şanslı olduğunu düşünüyorum.
YUSUF ERBAY: Teşekkür ederim, ancak öğrencilerimden belki bir bölümü bu düşüncenize katılıyordur. Bu ihtimal de bana yetiyor. Belli bir yaştan sonra Yalova’daki evimle, İstanbul’daki üniversite arasında bölünmüş bir hayatı sürdürme direncimin sebebi de öğrencilerim. İçlerinden en az birinin zihnindeki sorulara, en az bir soru ekleyebilirsem, eskilerin deyimiyle, maksat hasıl olacak. Günümüzde, bazen kirlenmiş olsa da, cevapları her yerde bulabilirler. Benim derdim, soru sormayı, şüphe etmeyi, irdelemeyi ve buldukları cevapları sentezlemeyi, analiz etmeyi öğretebilmek.
Peki böylesine ciddi donanımlı bir insan yaratıcı yazın alanına ilgi duyuyor mu?
Bizi buluşturan da o oldu zaten. maviADA'da her Cumartesi bir şiirini okuyoruz. Bir şiir kitabı var ve bir de Osmanlının asi kadısı Şeyh Bedrettin'le ilgili şiirsel bir kitabı.

Geniş bir kültür donanımına sahip ERBAY'ın, bu ilgi yoğunluğundan ve yönetici kimliğinin verdiği ciddiyetten dolayı yaratıcı yazın alanına ilgisi söz etmese pek fark edeceğiniz değil; oysa aşkın bir şiiri var. Yani yapılaşmasını ve temel sorunlarını bitirmiş belki daha iyisi, daha poetik olan nasıl söylenir diye arayan bir şiir...
Şenol YAZICI: Kültürel donanımınız çok iyi, ama mesleğiniz gereği ciddi bir yüze de sahip. Yaratıcı yazına ilginiz ne zaman başladı?
YUSUF ERBAY:
Gençlikte bazı denemelerim oldu. Çeşitli dergilerde yayınlar, Televizyonda metin ve senaryolar, bir de şiir kitabı: Üç Gül Ömrü. Şimdilerde, sizin derginizde her hafta yayınlanan şiirleri kitaplaştırmayı düşünüyorum. Çok kimsenin okuyup ilgilenmeyeceğini bilsem de.

Yine söylediklerinden çıkardığım bir şiir kitabının yanında ŞEYH BEDRETTİN'le ilgili şiirsel bir özgün yorumlaması da var. Her ne kadar Şeyh Bedrettin'in bütün kitaplarını, onla ilgili olanları da dahil, okusa da onları bir esin kaynağı haline getirip bir özgün nehir şiir yazmış o ...
Simavna Kadısı BEDRETTİN, mistik kavramı gibi özel önem taşıyor, sık geçiyor konuşmamızda?
Şenol YAZICI: Neden SİMAVNA KADISI BEDRETTİN?
YUSUF ERBAY:
Muhteşem kişiliği, renkli hayat çizgisi ve alışılmadık başkaldırısıyla, “yenilenlerin tarihinden” günümüze ışık tutuyor Şeyh Bedreddin. Aslında, Bedreddin’in yaşadığı dönem her dönemden çok bu döneme benziyordu.
Fetret ve keşmekeş içinde yeni yollar aranan o dönem, akla, vicdana ve adalete en çok ihtiyaç duyulan çağımıza çok benziyordu. Bu yüzden, Bedreddin’i ve yaşadığı dönemi anlamanın, toplumsal olarak içinde bulunduğumuz karmaşanın aşılmasına ışık tutacağına inanıyorum.
Kendi özelimde ise, yirmili yaşların başlangıcında, ilk okuduğumda zihnimde şimşekler çaktıran Şeyhin “Varidat” adlı eserinin büyük etkisi vardır. Anlamak için gayret sarfettiğim, her okuduğumda yeni anlamlara sürüklendiğim eseri… Ve sonrasında izini bulup takip ettiğim büyük İNSAN. Türk tarihinin yenilikçi kanadının en başında yer alan, bilen ve bildiğini yüksek sesle söylemekten çekinmeyen, inandığının peşinden giden ve gereğini yapan. Halka yapılan zulme karşı başkaldırının bayrağı olan abide şahsiyet.

YUSUF ERBAY'ın poetik ilgisi sadece şiirle kalmıyor, güzel fotoğraflar da çekiyor.
SIK KULLANDIĞI SÖZLER:
Sohbetimiz sırasında dikkatimi çeken bir kaç sözü var not almadan geçmedim.
Hayata ve dünyaya bakışında yaygın bir muhaliflik gözlenen ERBAY', bunu açıklarken :
*"Benim partim iktidarda olsa bile galiba ona da muhalif olurum," diyor.
*Yobazlık bir karakterdir. İnancı, ideolojisi olmaz.
*Herkes kendi karakterinin karşılığını bulur, çoğunlukla cezasını çeker.
*Bizde seçilmişlere, seçildikleri gece vahiy inmeye başlar. Artık hiç kimsenin aklına ve bilgisine ihtiyaçları yoktur.
Kültüründe ve poetik ilgilerindeki renklilik aklıma ilgisiz bir soru düşürüyor. Çizgi roman okumuş gibi geliyorsunuz bana, acaba okudunuz mu, diye bir soru olur mu hiç? Bu ciddi ama yumuşak, sınırlarını çok iyi bilen valimize zorlanarak soruyorum:
Şenol YAZICI: Sahi çizgi roman okur muydunuz?
Ne var ki o da hiç yadırgamadan yanıt veriyor.
YUSUF ERBAY:
Kim okumazdı ki? Favorim Tom Miks ve Kaptan Swing’di. Hayal dünyamızı geliştirdiklerine inanıyorum.
İçimden aferin sana diyorum kendime. Başka alanlarla ilgili bir iddiam yok, ama benim kuşağımın çizgi roman okuyanlarını nerde görsem tanırım.
*Büyük bir disiplinle yoğun hayatın geçirmeye çalışan ERBAY etkinliklerde konuşmacı oluyor, okullara gidiyor, televizyon programlarına çıkıyor.

Yaşama bakışında sanatsal bir yan ve ilgi var. Estetik anları ve görüntüleri iyi seçiyor tespit ediyor , güzel fotoğraflar ve videolar çekiyor.




















































Yorumlar