İlkbaharın başlangıç ayı olan Mart Ayı tarihsel birçok önemli gün, hafta ve olayı da içine alır. Halklar efsanesine göre şubat ortasında başlayıp belli aralılarla sırasıyla hava, su ve toprağa düşen cemrenin son olarak toprağa düşüşü de mart ayına denk gelir. Böylece kış mevsiminin yerini ilkbahara bıraktığı kabul edilir.
Mart ayına denk gelen çok önemli bazı gün ve haftalardan bahsetmeden geçmek doğrusu haksızlık olur. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 14 Mart Tıp Bayramı, 18 Mart Çanakkale Zaferi,21 Mart Irk Ayrımı İle Mücadele Günü, Nevruz, Dünya Şiir Günü, Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü, ve Âşık Veysel’in ölüm yıldönümü; 22 Mart Dünya Çocuk Şiirleri Günü, 27-30 Mart Kütüphaneler Haftası ve onu da 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü takip etmektedir.
Mart ayında kutlanan, anılan gün ve haftalara baktığımızda insanın insanlık tarihi içindeki edimleri yani yapıp ettiklerinin genel bir özetini görüyoruz aslında.
Canlılığını sürdürme garantisini elde eden insan öteki ile insanlaşma yolculuğuna çıkıyor. Bu yolculuk kalabalıklaşarak süren döngüsel bir yolculuktur. Yolcu olan insan yol boyunca farklı davranışlar göstermiştir, göstermektedir. Kültürlendiği ortamın etkisi altında kendisiyle barışık olduğu dönemde öteki ile, diğer canlılarla yani bir bütün olarak doğa ile de barışık oluyor. Aksi olumsuz etkileşimde ise sadece kendisiyle değil yaşam alanındaki herkesle ve her şeyle kavga yani acımasız savaş halinde oluyor. Açıklamaya çalıştığım insan burada tekil insan değil elbette ki. Kendi tarihini yaratan insan yığınlardan bahsediyorum.
Yaratan, yıkan ve yeniden yaratan insan, maddi emekle birlikte duyuşsal emeğin de sahibidir. Sanatın her türü de insanın en hassas yaratısının başında gelir. Merakı sonucu ortaya koyduğu devinimi (hareketleri-dansları) çığlığı, yalvarışı, hüznü ve sevinci yani bin bir dilde sesi (şarkılara, türkülere de dönüşen şiirleri) yaşamın toplam bir özetidir. Özellikle şiir, yaşamımızın acı, tatlı tüm birikimini en yalın halde ortaya sermemizi sağlayan kolektif sesimizdir. Söyleyemediklerimizdir, şair nezdinde şiirin söyledikleri. Varoluşsal sıkıntılardan sıyrılıp döngüsel, her türden emekle canlı gerçekliğimizin farkına varışımızdır. Maddi manevi kuşatmaları yardığımız ve yaşama koştuğumuz nefesimizdir. Yaşama soru sorup yanıtını kendimizin üretebildiğini görebildiğimiz mutluluk laboratuvarımızdır bize dair olan şiirimiz.
Nu mutlu şiirler üretenlere ve şiirlere dost olanlara. Ve ne mutlu yeniden ayağa kalkmaya dair olan mevsimin başında 21 Mart’ta Dünya Şiir Gününü kutlayanlara.
Bu vesile ile PEN Türkiye Merkezi tarafından verilen 2022 Dünya Şiir Günü şiir ödülünün sahibinin Türkan İldiniz olduğunu buradan bir kez de ben belirtmekten mutluluk duyuyorum.
PEN’in bu konu ile ilgili açıklaması şöyle:
“Şiir tanışmak olduğu kadar unutmamak, unutturmamak, hatırlamak da sayılır. Bazen hatırlanan tek bir şiiri bil bir şairi uzun yıllar yaşatır. O şiir ya da şiirler de okura, edebiyat tarihine ve şiir ortamına değerli anılar bırakır ve yazıldığı günleri yeniden yaşatır. Bundan ‘şiir her anlamda yaşatır’ gibi bir sonuç çıkıyor ki, doğrusu organik bir yazı, seslenme, bellek türü olarak şiire de bu yakışır.
Bu yılki PEN Şiir Ödülümüzü de işte bu duygularla çok değerli bir şairimize sunmanın kıvancını yaşıyoruz. PEN Türkiye olarak oy ve gönül birliğiyle 2022 PEN Şiir Ödülü’nü sevgili Türkan İldeniz’e büyük bir mutlulukla sunuyoruz.”
Türkiye Yazarlar Sendikasının (TYS) 21 Mart Dünya Şiir Günü Bildirisi’ni “Şiir yaşam içindir!” başlığı ile kaleme alan Şair ve Yazar Gülsüm Cengiz: “Bugün insanlığın şiire her zamankinden fazla gereksinimi vardır. Kapitalizmin son aşaması olan emperyalizmde; emek sömürüsü, savaşlar, kimyasal silahlar, nükleer reaktörler, ozon tabakasındaki delik, laboratuvarlarda üretilen virüsler ve küresel salgın, orman yangınları yalnız insanları değil, bütün yaşamı tehdit etmektedir” demiştir.
Nazım Usta’nın yıllar önce seslendiği “STRONSİUM 90” adlı şiiri geleceğin şiiriymiş aslında. Şair, bugünü ve geleceği özgürleştirmenin yolunu şiirle gösteriyor.
bir güneş, bir yağmur, bir kar.
Atom bombası denemelerinden diyorlar.
kapısını çaldığımız büyük hasrete.
Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
ya dünyamıza inecek ölüm.”
PEN Türkiye'nin 21 Mart Dünya Şiir Günü Bildirisi’ni “Şiir sen benim her şeyimsin" başlığı ile Şair Türkan İldeniz kaleme aldı. Bildiri, şiirin yaşamdan damıtılmışlığını en açık haliyle ortaya koymaktadır:
“İsteme benden canımı Tanrım/ Ne cennet ne cehennem/ ömrümü şiire adadım / Kimseye vermem// vardır bir şiir. sarnıç suyu gibi durgun/ vardır bir şiir: batık kent gölü gibi mahzun/ vardır bir şiir: çığ gibi iner çavlan yaratır/ vardır bir şiir: dalgaları hem kendisiyle, hem kıyıyla çarpışır/ vardır bir şiir: zamanla yarışır.
Şiirler ses resmidir, sesle çizilir. Hayatın özünde karılmıştır mayası. Renkleri asla solmaz. Yansıtır çağının gölgesini, güneşini. Yansıtır devranın ölçeğini. Ülkenin gerçeğini. Şairi itilip kakılsa, hapse atılsa, derisi soyulsa, asılsa, kuşunlansa, yakılsa da; şiiri yaşar sonsuza kadar ve dipdiri çıkar sayfalardan, bin yılları aşarak. Hallac’ı Mansur, Pir Sultan, Nesimî, Nefî, Nâzım Hikmet, Lorca, Rodnoti. O şiirler zamana kement atar, kemende basar parmak. Evet hayatın özünde karılmıştır mayası, renkleri ondan solmaz. Bin afetten bir mısra damıtır sırasında, sırasında bir beyit doğar bin kıyametten sonra.
Ve şairler, ve onlar; önce insan dediler, sonra insan. Yanına ekmek, çiçek, gerçek çizdiler. Aysın aydınlansın ortalık, saklanmasın karanlığa kirli işler. Bilinsin çakma denizde kutsanan, yalan dolan, yağma, talan bilinsin diye kelle koltukta gezdiler. Ama hiçbir zaman kalemlerinden eksik etmediler umudu. Onlar. Buz Altında Yanardağ. O yüzden, biz yorulmak bilmeyiz. Bilmeyiz yorulmak biz. Yine insana, yeni insana gideriz. Gün olur bir şiir açar, gökyüzü büyür tat gelir acıya. Duraklamışsa, dinleniyorsa bekleyin biraz lütfen, bir volkandır az sonra patlayacak. Silahları hile pusu ve tuzak diye, işte biraz ondan; tam yılgınlığın belirdiği yerde bir şiirle yeniden tutunuruz kendimize.
Ey nice cendereden süzülen direnç! Hangi acı denenmedi ki bizde. Kitap yakılan yıldan insan yakılan yıla vardık. Katliam katladık, çağ atladık. Gel de içlenme. Nereye çıkar bu çarşı ki hem kalabalık hem karanlık. Oysa insanı ve nice dahaları, nice dehaları sevdik. Sevdik aşkla, kutsadık tapmadan da öte. Ama sevmedik sevmedik asla savaşları silahları. Selam gençlik, cömert doğa, kâinat tarihin kanlı sayfalarına inat defolsun yeryüzünden öfke ve kin, işte zeytin dalı, işte güvercin haydi barış çocukları hep birlikte yeniye yaşasın hayat.”
Sevgili Şair Türkan İldeniz’e saygı ve sevgiyle …
コメント