Aylar önce bir yazımda anlatmıştım görme , işitme , tatma duyularımın yaşamıma kattıklarını. . Dokunmaktan söz edeceğim daha sonra demiştim . İşte o gün , bu gün oldu .
Efes harabelerini gezerken , bir taş üstünde gördüğüm ayak izine takılıp kalıyor gözlerim . Yanında bir kadın başı figürü , bir de kalbe benzeyen bir şekil . Arkeologlara göre , biraz ilerideki genelevin yolunu gösteren bir anlatı. Taşa dokunuyorum , ayak izine dokunuyorum. Birçoklarının başka sözcüklerle andığı , benim " herkesin kadınları " dediğim , dünyanın en zor mesleğini yapmış kadınların binlerce yıl önceki yaşamına DOKUNUYORUM .. Ellerim yanıyor...
Gezdiğim tüm arkeolojik kalıntılarda, taşlara , tahtalara , demirlere dokunuyorum . Bu dokunuş , adeta onları yapan ustaların, işçilerin ellerine dokunuş . Bazen yanan ellerim, bazen de çok eziyet çektiklerinden mi ne, buz kesiyor .
Beni çok etkileyen bir DOKUNUŞ da Wiliam Saroyan'dan geldi.
1905 de ABD'ye zorunlu göç edenlerdendir ailesi .Orada doğup yaşayan büyük yazar Saroyan , 1964 de köklerinin bulunduğu Bitlis'e gelip anne baba evlerini görmek ister. Baba evini bulamaz . Yaşlı bir Kürt, anne evini gösterir. Anne evinden kalan bir taş ocak ve pencere pervazları duran yıkık dökük bir duvardır.
Saroyan cebinden bir mendil çıkarır , pencere pervazlarını siler ve DOKUNUR annesinin dokunduğunu varsaydığı pervazlara . Sonra sessizce ağlar. O andaki duygularını hissediyor, yüreğinin kanadığını görür gibi oluyorum .
Ben de William Saroyan'a dokunuyorum aynı duygularla , okuduğum yaşam öyküsü ve bazı kitaplarıyla ....Yüreğimde , beynimde kalem tutan elleri ....
IŞIKLARDA UYU WİLLİAM SAROYAN