Mimozalar Diyarı İstanbul Adaları
top of page

Mimozalar Diyarı İstanbul Adaları

Güncelleme tarihi: 8 Ara 2020


Bahar yüzünü göstermeye başladı yavaştan. Mimozalar açtı, ağaçlar çiçeğe durdu, güneş içimizi ısıtmaya başladı. İşte yaz günlerinin o insan kalabalığıyla dolu günlerini beklemeyin. İlkbaharın şu güzel günlerini kaçırmadan çıkın Prens Adalarını sessiz, sakin keşfedin. Bizden söylemesi…

PRENS ADALARI


Adalar, Prens Adaları, İstanbul Adaları ya da Kızıl Adalar; İstanbul’un Anadolu Yakasının güney kıyılarının açıklarında, Marmara Denizinin kuzeydoğu kesiminde yer alan ve kısaca Adalar olarak anılan takımadalardır. Büyüklü küçüklü 9 ada ve kıyıya yakın iki kayalıktan oluşur. Aynı zamanda İstanbul ilinin bir ilçesini oluşturan Adaların beşinde (Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada ve Sedefadası) yerleşim vardır. Sivriada, Yassıada, Kaşık Adası ve Tavşan Adası’nda ise sürekli ve düzenli yerleşim bulunmamaktadır.

Adalara, “Prens Adaları” ismi, kimi kaynaklara göre Bizans döneminde soyluların, prenslerin, patriklerin hatta imparatorların sürgün yeri olarak kullanıldığı; kimi kaynaklara göre de, Bizans İmparatoru II. Justin’in 567 yılında Büyükada’da görkemli bir saray ve manastır yaptırdığı için verilmiştir.

Eski devirlerde ulaşımın güç, kaçmanın ise adeta imkansız olduğu adalar, asıl ününü, din ve taht kavgalarıyla sarsılan Bizans’ın sürgün ve çile beldesi olarak kazanmıştır. Anakaraya yakınlığı nedeniyle Kınalıada, sürgünlerde en çok tercih edilen yerdi. Özellikle 8. yüzyılda ve sonrasında gözden düşen din adamları, siyasal rakip olarak görülen saray mensupları, prensler, naipler hatta imparator ve imparatoriçeler, çoğunlukla da ağır işkenceler altında, gözlerine mil çekilerek adalara sürgün edilmişler, orada hayat boyu çile doldurmaya ya da ölüme terk edilmişlerdir.


Bizans İmparatoru IV. Romanus Dyojen, 1071 yılındaki Malazgirt Savaşında Selçukluların bozgununa uğradıktan sonra, ardılı VII. Mikhail Dukas tarafından gözlerine mil çektirilip Kınalıadadaki Metamorfoz (Başkalaşım) Manastırı’na sürgüne yollanmış ve 4 Ağustos 1072’de Kınalıada’da ölmüştü.

Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun Adaların trajik tarihini yorumlayışı ilginç ve çarpıcıdır:

"Adalar, pitoresk bir tabiat yapısı ile zengin tarih haralarına sahiptir. Her adımda yirmi asırlık bir tarihin izine rastlanır. Çam ormanlarıyla örtülmüş tepeleri, türlü kır çiçekleriyle bezenmiş vadileri, Marmara dalgalarının çırpındığı kıyıları, bir zamanlar buralarda taç ve tahtından mahrum edilmiş imparatorların işkenceler, mahrumiyetler altında ve korkunç bir sefalet içinde inleyip mahvolduklarına inandıramaz."

BÜYÜKADA

Eski adı Prinkipo olan Büyükada, Adalar ilçesinin merkezidir. Bu adanın en yüksek yeri ise Adaların da en yüksek yeri olan Yücetepe, herkesçe bilinen adıyla Aya Yorgi Tepesidir. Tepedeki Aya Yorgi Kilisesi özellikle 23 Nisan ve 24 Eylül tarihlerinde her dinden dilek sahiplerinin uğrak yeridir.

Çamlık ormanları, ahşap, kagir ya da ikisinin karışımı eski konakları, köşkleri ve sakin yaşamı ile bir güzellikler beldesi olan Büyükada; doğal güzelliklerinin yanı sıra dünyanın en eski ve en büyük ahşap monoblok yapılarından biri olan Rum Yetimhanesi (Prinkipo Palas) ve çok sayıda özgün tarihi eser ve dini mimari yapıları ile görülmesi gereken güzelliklerdendir. Ayrıca Türk Edebiyatının ünlü romancılarından Reşat Nuri Güntekin de burada yaşamıştır.


HEYBELİADA

Karşıdan görünüşü bir “heybeye” benzediği için Heybeliada diye adlandırılan bu adanın kuşbakışı görünümü aslında bir serçenin profilini andırır. Çam ormanlarıyla kaplı adanın ikliminin özellikle tüberküloz diye bilinen verem hastalığına iyi geldiği 16. yüzyılda keşfedilince III. Mehmet döneminin (1595-1603), İngiliz sefiri olan E. Borton, tüberküloza yakalandığında Heybeliada’ya gelmiştir. 1924 yılında Atatürk’ün emriyle açılan sanatoryumda nice “ince hastalığa” yakalanan hasta şifa bulmuş, ancak sanatoryum 2005 yılında kapanmıştır.

Adanın kuzeybatısında Ümit Tepesinde bulunan ve 1844 yılında din adamı yetiştirmek için faaliyete geçen Heybeliada Ruhban Okulu, 1923 yılına kadar Yüksek Ortodoks Teoloji Okulu adını taşımış, daha sonra bulunduğu ada ile özdeşleşerek Heybeliada Ruhban Okulu olarak anılmaya başlamıştır. 1971’yılında Türkiye'deki tüm özel yüksek okulların devlet denetimine girmesi ile ilgili karar gereği, bu değişikliğe razı olmayan Fener Rum Patrikhanesinin karşı tutumu nedeniyle okulda teoloji eğitimi kaldırılmış, okul sadece lise düzeyinde eğitim vermeye devam etmiş, okul 1971-1972 eğitim döneminde patrikhane tarafından tamamen kapatılmıştır.

1912-1944 yılları arasında Heybeliada’da yaşayan romancımız Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Ruhban Okulunun karşısında, adanın en güzel manzaralı tepesinde bulunan evi, bakımsız ve ihmal edilmiş bir müze ev olarak ziyaretçilere açık. Evdeki en ilginç objeler ise yazarın kendi işlediği danteller, el işleri ve yazdığı kitapları…

Bunun dışında İsmet İnönü ve ailesinin yazlık ev olarak kullandıkları ve Atatürk’ün hediye ettiği eşyalarla döşenmiş, asıl adı Mavromatakis Köşkü olan ev de İsmet İnönü’nün ailesi tarafından yönetilen İnönü Vakfı’na bağlı bir müze olarak ziyaret edilebilir.


Bunların dışında Heybeliada’da Deniz Lisesi, Hristos Manastırı, adanın en eski manastırı ve kilisesi olan Aya Triada, Süslü mezar, Heybeliada Camii ile Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi görülmeye değer yerler arasındadır. Ayrıca çamlar altındaki plajlarında denize girerken Münir Nurettin üstâdla “mehtaba çıkmayı” da unutmamalı Heybeli’de…

BURGAZADA

Çam ormanları ve zarif ahşap köşkleriyle Prens Adalarının büyüklük olarak üçüncüsü olan ve Yunanca kale/burç anlamına gelen Burgaz (Pyrgos) adını alan adanın tek tepesi Bayrak Tepe’dir. Çağdaş Türk edebiyatının önemli yazarlarından hikâyeci Sait Faik Abasıyanık, hayatının bir bölümünü burada geçirmiştir. Burgazada ve diğer İstanbul Adaları, hikâyelerinde önemli yer tutmuştur. Abasıyanık’ın Burgaz'daki evi, Sait Faik Müzesi adıyla müze haline getirilmiştir.

İstanbul'daki Rum nüfusun azalmasıyla birlikte, adadaki Rumların sayısı da çok azalmıştır. Bugün adada çok az Rum kalmasına karşılık, İstanbullu Yahudilerin sayısı artmıştır ve adanın nüfusunun büyük bir oranını Türkler oluşturmaktadır. Adanın sol yamacındaki Avusturya Lisesi’ne ait binalarda ise Avusturyalı rahip ve rahibeler yaşamaktadır.


KINALIADA

Demir ve bakır madenlerinin etkisiyle kızılımtırak olan toprağının renginden dolayı Kınalıada diye adlandırılan ve Prens Adalarından İstanbul’a en yakın olan adadır. Hem ağaç ve yeşillik yönünden hem de tarihi doku yönünden çok fakirdir. Hızlı betonlaşmayla adeta İstanbul’un küçük bir kopyası haline gelen adada daha çok Ermeni vatandaşlar yaşamaktadır. Adalardaki tek Ermeni Kilisesi olan Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi Kınalı Adadadır. Manastır Tepesi diye bilinen yerde de Rum Ortodoks Hıristos Manastırı bulunmaktadır.


SEDEF ADASI

Adalar’ın yerleşime açık olan en küçük adası olan sedef Adası 1.300 x 1.100 metrekare büyüklüğündedir. Eski adı Terebinthos olan adaya üzerindeki bitki örtüsü uzaktan bakıldığında sedefe benzediği için Sedef Adası adı verilmiştir. Eskiden tavşanı bol olduğu için Tavşanadası adı da kullanılmıştır.

Sedef Adası da, diğer İstanbul adaları gibi Bizans döneminde sürgün yeri olarak kullanılmıştır. Adanın en önemli sürgünlerinden biri, miladi 857 yılında adaya gönderilen Patrik Ignatios’tur. Ignatios, on yıl adada çeşitli işkencelere maruz kalarak yaşadıktan sonra, 867 yılında yeniden patrik seçilmiştir.

YASSI ADA

27 Mayıs Darbesi döneminde burada gerçekleştirilen ve Demokrat Partililer ile dönemin başbakanı Adnan Menderes’in de yargılandığı, günlerce süren duruşmaları ile de tanınan Yassıada, Marmara Denizi’nde İstanbul’a yakın küçük bir adadır. Biri sivri, diğeri yassı görünümlü olan, birbirine yakın iki metruk adadan yassı olanıdır.

1859’da adayı İngiltere’nin İstanbul sefiri Sir Henry Bulwer satın alır, sahilde burçları olan kaleye benzer bir bina ile adanın ortasına enteresan bir mimari üslupta, şato büyüklüğünde bir köşk inşa ettirir. Ancak bir müddet sonra bu şehirden uzak ve ıssız yerde sıkılarak adayı satışa çıkarır. Osmanlı Hükümeti Bulwer’den adayı bir Türk’e satmasını ister. Bu kez arazi, bahçe, bağ ve binalar Mısır Hidiv’i İsmail Paşanın ilgisini çeker ve adayı satın alır. Fakat o da, kısa bir süre sonra, bu şehirden uzak olan Yassıada’dan sıkılır. Tekrar birkaç bekçi ve martılardan oluşan adada ıssız günler başlar.

1947’de Deniz Kuvvetleri tarafından satın alınan ada 1952’de eğitim hizmetlerine açılmıştır. 27 Mayıs Darbesinden (1960) sonra burada kurulan mahkemelerde Demokrat Partililer yargılanmıştır. Mahkeme sonunda idam cezasına mahkum edilen 15 sanıktan Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun cezaları İmralı Adası’nda infaz edilmiştir. Yassıada Yargılamaları bittikten sonra, ada yeniden Deniz Kuvvetlerine teslim edilmiş ve buradaki eğitim faaliyetleri 1978 yılına kadar sürmüştür.

Not: Prens Adalarına ulaşmak için Şehir Hatları vapurlarından veya motorlardan yararlanabilirsiniz. Şayet Yassı Adaya gitmek isterseniz başınızın çaresine bakmanız gerekir.

43 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

MESUT KARA

1/3
bottom of page