top of page

ARKADAŞIM ERTAN SARIHAN

Güncelleme tarihi: 6 Ağu








Zeki SARIHAN

*

Düzenin emekçilerden yana değişmesini isteyen insanlar hangi sınıftan çıkar? İlk akla gelen sınıf işçi, köylü ve şehir küçük burjuvazisidir. Bu sınıfların içinde sınıf bilincine ulaşıp “Yeter artık! Sınıfımızı suyun başına geçirelim, üreten biz yöneten de biz olmalıyız. Bu zamana kadar zenginler için dönen çarkı tersine çevirelim” derler değil mi?

Ama çoğu zaman öyle olmuyor. Burjuva ailelerinden de haksız ve insafsız düzen karşısında vicdanı sızlayan, bu nedenle emekçilerin yanına geçip onların haklarını kararlılıkla savunan, hatta hayatını bu mücadeleye vakfeden kişiler çıkar. Bilinçsizlikleri nedeniyle zalim ve sömürülerin safını seçen, hayatını sınıf atlamaya çalışmakla tüketen yoksulların tersine, toplumlarda böyle ters bir akıntı da vardır.

Bunlara devrimci aydın denir. Aydınlar zaten bir sınıf değildirler. Bir aydın hangi sınıfa hizmet ediyorsa o sınıftan sayılır. Bilgisini, görgüsünü, fırçasını, sesini, kalemini burjuvazinin çıkarlarına odaklamış çok aydın vardır. Bunlar burjuvazi tarafından da rağbet görürler. Saraylara ve konaklara çağrılıp ağırlanırlar. Halil İnalcık’ın geçen yıl 3. basımı yapılan “Has-bağçede ‘ayş u tarab” adlı eserinde İran ve Türk devletlerinde şairlerin padişahlara sunduğu eserler karşılığında nasıl kese kese altınlara gark edildiklerini ve işret sofralarında marifetlerini nasıl ortaya döktüklerini anlatıyor.





Siyasi tarihimize Kızıldere olayları olarak geçen katliamın 46. yılına ulaştık. 1960 sonrası yükselen devrimci bilincin ürünü 10 genç, idam cezasına çarptırılan Deniz Geçmiş ve arkadaşlarını kurtarmak için adeta köşeye sıkışmış bir arslan gibi Ünye’deki radar üssünde görevli dört yabancıyı kaçırıp Deniz Gezmişle bunları değiştirmeye karar vermişler. 12 Mart (1971) darbesinin Amerikancı faşist generalleri, bunları Niksar’ın Kızıldere köyünde topa tutarak imha etti.

Bu gençlerden biri, akrabam ve arkadaşım Ertan’dı. 1965-1967 yıllarında Fatsa’da başlayan ve özelikle köylüleri aydınlatma ve mücadeleye katma çalışmasında birlikteydik. İkimizi de Fatsa’dan sürdüler. Ben güzel yurdumuzun başka yerlerinde öğretmenlik yapmaya devam ederken o işten ayrılmış Fatsa’da kendisini köylü mücadelesine vermişti. 30 Mart’ta öldürüldükleri zaman Mamak’ta hapisteydim.

Başta akrabaları olmak üzere onu seven yüzlerce kişi her yıl 30 Mart vesilesiyle Fatsa gazetelerine toplu bir ilan verirdik. Bu yıl böyle bir ilan ihmal edildi. Onun yerine sevenleri adına bu yazıyı yazmaya karar verdim ve onunla ilgili daha önceki yazılarımdan farklı olarak şu konu üzerinde durmak istiyorum:

EMEKÇİLERİN TARAFINI SEÇTİ

Beyceli köyünde doğan Ertan’ın babası rüştiyede okumuş, 1930’larda Fatsa’da davavekilliği olmuş ve zamanın tek partisi CHP’nin de uzun yıllar başkanlığını yapmıştı. Fatsa eşrafındandı. Köyde bir parça fındık bahçeleri olmakla birlikte aile, gücünü politikadan alıyordu. Çok partili hayata geçtikten sonra da babası Lütfi amca bu gücünü korudu. Oğlu Ertan’a biçtikleri meslek hukukçuluktu. O dönemde üniversitelerde okumak ancak eşraf çocuklarına mahsustu ve bunlar okulu bitirip kendi kasaba ve şehirlerine dönerek doktorluk, avukatlık gibi işlere başlarlardı. İstanbul Hukuk Fakültesine yazılan Ertan, ikinci sınıfa kadar okudu ve herhalde benim öğretmen okulu öğrenciliğimde köy öğretmeni olmak için gösterdiğim acelecilik gibi okulu bıraktı. Fakat sonradan fark derslerini vererek öğretmen oldu. 1963’te Fatsa Fikir Kulübü’nün kurucularındandı. 1966’da benim yazıişleri müdürlüğünü üstlendiğim İleri Köy gazetesinin bu kulüp adına sahihliğini üstlendi.

Ertan, o dönemin devrimci gençlerinin çoğunluğu gibi, düzenin bir parçası olmayı reddetti. İşçilerin ve köylülerin arasına karışarak onları uyarmayı ve örgütlemeyi seçti. Ertan’ın Fatsa’da rahat bir hayatı olabilirdi. Babasının mesleğine avukat olarak devam ettirmesi halinde milletvekili bile olabilirdi. Nitekim Fatsa’dan milletvekili olanlar, benzer ailelerin çocuklarıdır.

Yaşasaydılar, hayata daha sonra nasıl ve ne olarak devam ederlerdi? Bu konuda hiçbir faraziye yürütülemez. Başta aynı soyadını taşıyanlar olmak üzere Fatsalılar Ertan’ı, alçakgönüllülüğü, güçlü iradesi, özverisi ile hatırlıyor ve seviyoruz. Gördüğü işkencelerin sonucu olarak cezaevinde hayatını kaybeden Belediye Başkanı Fikri Sönmez’in Fatsa’da sevildiği gibi.

Faşizm böyle nice yiğitlerin hayatını aldı. Bir kısmını köşeye sıkıştırarak siyasi intihara sürükledi. Şimdi onların mezarlarında sevgi çiçekleri açıyor ama onların öldürülmesi emrini veren kaç kişinin ölüm yıldönümünde böyle yazılar yazılıyor? Adlarını bile hatırlayan yok! (30 Mart 2018)

zekisarihan.com

7 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör