Amerika’daki ilk Haloween’i bir şekilde kazasız belasız atlatıyorum. İlkokula yeni başlayan kızımın eski pantolonunu kesiyorum, bulüzün orasını burasını delip kafasına şapka takıyorum, eline de ucunda kırmızı benekli ufak bir bohça olan sopayı veriyor okula yolluyorum. Bu akılları da bana komşum Gayle veriyor. Yoksa, yarın elimdeki üç kuruşla ne yiyeceğiz hesabı yaparken Haloween’i takip edecek durumda değilim. Aklı erdiğinden beri, paramız yok alamayız’la büyüyen büyük kızım hiçbir şey istememeyi çoktan öğrendi.
Omuzunda sopası, Gayle’nin verdiği şapkasıyla okul bahçesinde tur atarken gözleri her zamanki gibi ışıl ışıl. Neden benim de prenses kıyafetim yok, neden peri olmadım, cadı olamadım diye hiç sormuyor. Sen nesin, diye soranlara yeni öğrendiği İngilizcesiyle “hobo” diyor. Acaba onun evsiz barksız, şehirden şehire dolaşarak iş arayan kimse olduğunu biliyor mu? Bizim durumumuzla olduğu şey arasında bir bağ kurar mı diye düşünmüyorum bile, aklıma bile gelmiyor. O güzel Ekim günü, Kaliforniya’nın o ufak şehrinde evimden, yurdumdan, sevdiklerimden çok uzakta, eğlence olsun diye hobo olan kızımı seyrediyorum, boğazımda kocaman bir yumrukla...
Bir sonraki sene ona plastik bir She-Ra elbisesi alıyorum, öyle istiyor. Beş dolar veriyorum. O beş dolar dünyanın en meşhur üniversitelerinin birinin karşısındaki bir kafede çalıştığım her saat için aldığım para. Küçük kızım peri kızı olmak istiyor, kafede çalışan genç kızlara soruyorum; peri kızı nasıl olunur burada?
Daha Iphone yok, Google yok, Amazon yok… Anlatıyorlar, en kolay yolu 20 dolar verip balerin kıyafeti almak. Zorlanıyorum ama diğer çalışanlarla aramızda bölüştüğümüz bahşişlerden topladığım parayla alıyorum onu. Pembe ve beyaz yapma çiçeklerle taç da yapıyorum başına. Eline karton kutudan kestiğim yıldızı ve eski tahta askıdan bozma sopasını yaldızlıyorum, kurdeleyle bağladığım sihirli değneğini eline veriyorum.
Çok yakışıyor pembeler ona; kısa dalgalı saçları, kocaman kahverengi gözleri ile dünyalar güzeli bir peri kızı oluyor. Üç yaşında daha. Yeni gitmeye başladığı, dar gelirli ailelerin çocuklarının gittiği yuvada ilk defa Halloween partisine katılacak. Bu Haloween geçen seneden içimde kalan hobo gibi olmayacak. Hatta resim bile çekebileceğim. Fotoğraf makinem hazır, resimleri dedesine, dayılarına ve teyzelerine yollayacağım. O kadar da kötü değil durumumuz gibilerden… Yuvadaki bütün çocuklar rengarenk giyinmiş olacaklar, nefis resimler çekeceğim, ön planda hep kızım olacak, benim küçük perim.
Ama olaylar öyle gelişmiyor işte… Kapıdan girer girmez başka bir peri kızıyla karşılaşıyoruz çünkü. Megan… Bu perinin uzun şifondan yapılmış pembe tuvaleti ve en önemlisi incecik tüllerden yapılmış kocaman kanatları var. Bu sarışın peri, kızımı şöyle bir süzüyor ve arkasını dönerek kanatlarını gösteriyor. "Bak benim kanatlarım var, periyim çünkü, peki sen nesin?" Kızım ağlamaya hazır kocaman gözlerini bana çeviriyor "anne?"
"Sen de perisin tabii, çünkü çeşit çeşit peri var" diyorum yutkunarak, "sen iylik perisisin, elindeki sihirli değnekle herkesin dileğini yerine getirebilirsin". Kızım bir sarışın periye bakıyor bir de bana. Yüzünü duvara çeviriyor, gözlerinden bahar yağmuru gibi yaşlar boşanıyor birden. Ne yapacağımı şaşırıyorum. "Ne oldu kızım, neden ağlıyorsun?" Suçlayan gözleriyle bakıyor bana. "Ben de kanat istiyorum, nerede benim kanadım?"
O gün büyük bir parti olduğu için yuva çok kalabalık; fotoğraf makinasını, video kamerasını alan anneler babalar gelmiş, resim çekiyor, gülüp eğleniyorlar. Duvara yüzünü dönmüş, ağlayan kızımın yanına çöküyorum, "bak, herkes nasıl eğleniyor, neden ağlıyorsun böyle?" Sessiz hıçkırıklara boğulduğu için konuşamıyor bile. "Neden kanat almadın bana, perilerin kanatları olduğunu neden bilemedin?" diye fısıldıyor. Ona bir şey diyemiyorum, özür dilerim, diyorum, "Seneye daha iyisini yaparız, istediğin elbiseyi dikerim sana… söz, tamam mı?" Gözlerine dolan son iki damla da düşüyor, boynunu büküyor "tamam" diyor.
Üç yaş gurubunun sınıf resmi çekilecek, çocuklar sıraya giriyor, onu da çağırıyorlar, "Saba, gel hadi resim çekeceğiz"
Bir fotoğraf var bir yerlerde, renk cümbüşü içinde gülen, poz veren bir sürü çocuk, kenarda pembe balerin kıyafeti ve pembe çiçekli tacıyla boynu bükük duran kızım. Sihirli değneğinin sapını tutan ellerini ağzına dayamış ağlamamak için kendini zor tutan… Öyle resimler var insanın hayatının bir kesitinden, unutamadığı... O da benim anne olarak yapamadığım şeylerin resmi, renkli…