top of page

Çay Hazır, Ekmek Sıcak, Gün Başladı mı Usta?

Refik Durbaş


(...)

Gün başladı, serçeler

birer birer kayboldu gül harmanında ufkun

(...)

(BEYAZ KEHRİBAR şiirinden )




/*/


Elim sanata düşer usta

Dilim küfre, yüreğim acıya

Ölüm hep bana

Bana mı düşer usta?


Sevda ne yana düşer usta

Hicran ne yana

Yalnızlık hep bana

Bana mı düşer usta?


Gurbet ne yana düşer usta

Sıla ne yana

Hasret hep bana

Bana mı düşer usta?

(Çırak Aranıyor şiiri)

/*/


Ev hapsinde küsülü

hasret kuşu çocuklar


Göz hapsinde aydınlık

gurbet kuşu çocuklar


Sonsuz sürgün babaları


İş hapsinde günlerin

keder kuşu çocuklar


Düş hapsinde perişan

ardıç kuşu çocuklar


Mapusa bağlı yolları


Uzun ömürlü mektularda

adresi saklı çocuklar


Kimi telli kavaklı gökyüzü

kimi ipini salmış uçurtma


'Görülmüştür' yazıları

(Uçurtma şiiri)

/*/

ey ezilmişlik!

bir gün ben de ulaşacağım kapılarına.

yoksulluğun o sonsuz panayırını aşacağım.

aşkın şiirini ve memuriyetini kuracağım

ve elbette bitecek zamanla edebiyat tarihi

sevdanın ve alkolün kahramanlığı er mektupları

gurbetin yüreğimi dağlayan diktatörlüğü.


sevgilim acemi bir karanfil gibi açıyor

her sabah şehrin yanaklarında

bense her gece sıkıntıdan ve yeminden

elbiseler biçiyorum, namussuz ve onurlu sevdalar

dağları dağları da deliyor yalnızlık


ışıdım yoksulluğa, perişanlığa.

uykusuz kamyonlar çizdim gecenin alnına

devşirme köyler, puslu kasabalarda dolaştım.

kaç yıl

umudun ve ezilmişliğin çadırında besledim

yorgunluğu

sokakların dilber ellerinden öptüm

saçlarını okşadım dağların

ve kuşlar bile uğramazken karanlığıma

şimdi hey desem şehri saçaklarından sarsıyor yalnızlığım


eğil yüzüme sevgilim, çöz iplerini

o uslanmaz hayvanlığımı utandır, bırakılmışlığımı çınla

çünkü doymuyorum abazanlığıma pazar

mecmuaları, şahane çirkinliğim ve hülyalarımla

ey serseriliğim, ey anılarımın ahşap kraliçesi

şarabı sev, tütünü incitme, beni de unut artık.

(Ey ezilmişlik! şiiri)

/*/

Barış Koyun Çocukların Adını

Oyunu sever bütün çocuklar

birdirbir, uzun eşek, körebe

bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez

oyun sözcüğünün halkların dilinde


(Oyun koyun çocukların adını)


Savaşa karşıdır bütün çocuklar

kışın: kar altında her sabah

tükenip erise de solgun nefesi

yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda

çarkları döndürse de yoksul alevi

savaşa karşıdır bütün çocuklar

nice ölümlerden geçmislerdir

nice rüzgarlar içmislerdir

gelincik tarlası çocuklar


(Emek koyun çocukların adını)


Gökyüzünün penceresinden şimdi

bir kuş havalansa

kanat çırpınışlarında

hayatın yağmalanmış sevinci

- Kuş uçar rüzgar kalır


(Sevinç koyun çocukların adını)


Uzay denizlerinde şimdi

bir balık ağlasa

gözyasi billurlarında

yüz bin umut kıvılcımı

- Alev uçar nazar kalır


(Umut koyun çocukların adını)


Çocuk bahçelerinde şimdi

bir çiçek açsa

hüzün sevince dönüşür

sevinç çiçeğe

- Ölüm uçar çocuklar kalır


(Mutluluk koyun çocukların adını)


Barıştan yanadır bütün çocuklar

sabah: kuşatılmış bir toplama kampında

ayrılığın tepsisini okşasa da elleri

aksam: yıldızların mor orağıyla

sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi

barıştan yanadır bütün çocuklar

nice çığlık emmişlerdir

nice korku gezmişlerdir

yürekten hisli sevmişlerdir

güvercin harmanı çocuklar


(Devrim koyun çocukların adını)


Barışı sever bütün çocuklar

beştaş, saklambaç, elim sende

bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez

barış sözcüğünün halkların dilinde


(Barış koyun çocukların adını)

(Barış koyun çocukların adını Şiiri)

/*/

Vazodaki boynu bükük papatya: Konuş benimle

Cıgaramın dumanından dökülen kül: Konuş benimle

Dilinin sıcaklığı hâlâ dilimde duran: Konuş benimle

Kalbim çılgın kalbim sesini duyamıyorum artık: Konuş benimle


Denizin sesi ayaklarına vuruyordu

masada örtü yoktu

iki çay söylediler

biri içilmedi

birinin sıcaklığı vapur dumanına karıştı

akşamın son ışıkları

birinin kirpiklerini yakıyordu

birinin parmak uçlarını

aynı anda bakışları düştü

ve


karardı sular


Ne zamandır kurumuştu çiçekleri şiirlerin


taş duvar demir kapı bedeli ödenmiş acı

hangimiz hangimizden alacaklı

pencerede yağmur içimde dağlar ve gökyüzü

nefret ve hüzün

yalnızlık

barışığım hepinizle küsüm kiminizle


( Denizin sesi yüzlerinde kalkıp yürüdüler)

(küs şiiri)

/*/

ŞİİR HAKLIDIR, ŞAİR DE


Televizyonun kumandasını kırdım

birinci sayfalarını da yırttım bütün gazetelerin




Savaşa tanık olmak istemiyorum




Göklerin yüzü yıldızların ışığıyla donatılmışken

kara karanlığın koynundayken yerlerin yüzü

napalm ve öfke, atom ve kin, ölüm ve bomba

yeryüzü ve gökyüzüne yağarken

televizyon ekranlarından

“Sevgili seyircisi” olmak istemiyorum televizyonların




Naklen yayında canlı bomba olmak istemiyorum




Çocuklar, yaşları bedenlerinden büyük

bedenleri yaşadıklarından küçük çocuklar

mermiler mermiler oyarken

ilikleri kurumuş kemiklerini

kamera olmak istemiyorum




Fotoğraf makinesi olmak istemiyorum




O kadınlar ki, yatağın da esrarı olmaktan çıktı ruhun da

ama, esrarı en çok kim bilebilir onlardan daha fazla

acıyı ve sevinci, ilki ve sonsuzluğu, ölümü ve hayatı

napalm öfkesini, bomba kinini kusarken

kim, nasıl söyleyebilir

savaşa alışmıştır diye kadınlar?




“Savaşı okuyan uzman” olmak istemiyorum




Döviz, borsa, faiz ve altın ne olacak

hayatları merminin hızından kısa çocuklar

ölümleri bombanın sesinden uzun kadınlar

kadınlar ve çocuklar ne olacak

“Gelişmelerle karşınızda” olmak istemiyorum




“Beni izlemeye devam edin” olmak istemiyorum




Ne demişti şair:

- Şiir unutmaz, “canlı yayın” yapsa da ölüm

çünkü haktır ve haklıdır şiir

akıllı silah, televizyonda “görüntü”,

gazetede “kaliteli haber” olmak istemiyorum

“Haber” de “Haberci” de olmak istemiyorum




Savaş istemiyorum.


07 Ekim 2001 Pazar, 19.15

/*/

Refik Durbaş

D 10 Şubat 1944, Pasinler

Ö: 1 Aralık 2018, İstanbul

Erzurum'un Pasinler ilçesinde doğdu. Liseyi İzmir'de bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk dili ve edebiyatı bölümündeki öğrenimini bitirmeden ayrıldı. 1965-1968 arasında çeşitli işlerde çalıştı. Yeni İstanbul ve Cumhuriyet gazetelerinde düzeltmenlik yaptı.

İlk şiiri İzmir'de Ege Ekspres gazetesinin sanat sayfalarında yayınlandı. Devinim, Gösteri, Sanat Olayı, Soyut, Papirüs gibi dergilerdeki şiirleriyle dikkat çekti. Arkadaşlarıyla birlikte 1962-1964 arasında Evrim dergisini, 1967'de de Alan 67 dergisini yayınladı. 1971'de ilk şiirlerini, Kuş Tufanı adlı şiir kitabında topladı. 1972-1974 yıllarında Yeni A dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Gazetelerde sanat sayfaları hazırladı. 1992 yılında Cumhuriyet gazetesinden emekli oldu. Köşe yazarı olarak değişik gazetelerde çalışmalarını sürdürdü.

İkinci Yeni esintisi ile başladığı şiir anlayışı, zaman içinde daha toplumsal meselelere doğru yöneldi. Kendine özgü dili ve benzetmeleriyle, baştan beri tavrını ve varlığını keskinleştiren, anlam kadar biçime de önem veren şiirler yazdı. Çarşıların, işçi kızların, pazar yerlerinin, çay evlerinin dünyasını yansıtan şair olarak tanındı. Şiirinde günlük konuşma dili içine ustaca serpiştirilmiş eski sözcükler de kullandı.

1 Aralık 2018 tarihinde akciğer kanseri tedavisi gören ve diyaliz hastası olan Durbaş, sağlık durumunun kötüleşmesi üzerine Medeniyet Üniversitesi Hastanesi'nde yoğun bakıma alındıktan sonra öldü.[2] 2 Aralık 2018 tarihinde Erenköy Galip Paşa Camii'nde düzenlenen cenaze töreninin ardında Ümraniye Hekimbaşı Mezarlığı'nda toprağa verildi.


Biyografi kaynak: wikipedia


Derleme: Semihat Karadağlı




32 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör