Melih Cevdet ANDAY

28 Kas 20212 dk.

YAĞMURUN ALTINDA

Yirminci yüzyılı yaşadım
 
Ertelenmiş bir yüzyıldı bu
 
Yıkık bir sur yazgımızın uydusu
 
Bekletir ömrü yürüyen ayla birlikte

Bırakmaz günün adını koyalım.

Yanıtsız bir yaşamdı erdemimiz
 
Herkes içindi ve kimse içindi
 
Okunmamış bir yazı, umudu doyuran,

Duaları düşünmek neye yarar
 
Kurgular tutuşturdu bacalardan.

Yirminci yüzyılı taşıdım
 
Tedirginliğimizin zorbalığıdır sanrılar
 
Ve tohumun beklenmedik gürültüsüyle
 
Çıplak su gibi yinelenir zaman
 
Gökyüzünde usumuzun dirliği

Aklın başarısızlığa uğradığı içtenlik
 
Bir şive gibidir insan, ey öldürülmüş insan
 
Bilinmeyen bir hayvana özgü bir ses gibi
 
Sabırsız testi, hep dolar gibi olan
 
Her şeyin sese dönüşeceği bilinemez ki!
 

Yiminci yüzyılı yaşadım
 
Parlak suyunda boğulmuş sahipsiz
 
İnsan yeryüzünde durur, bulutlar
 
Bulutlar düşümüzde doludizgin
 
Soylu bir çılgınlıktı gündemimiz.

Ellerinde oyuk gözlü idoller
 
Yüreğimin yalanını besler üç güzel
 
Bir dağın tepesinde buldum üç güzeli
 
Ama ses yok, sessizlik yok, önce erte yok.

Yirminci yüzyılı taşıdım
 
Golgota' ya dirilemem ki,
 
Taşlar arasında yabanıl erinç
 
Ölümü diriltiyorduk hep
 
Yaşam tabular arasında bir esinti.

Mevsimler kurgularla oyaladı bizi
 
Tarlaya bırakılmış bir at gibi
 
Bağlı, yalnız ve özgür,
 
Umudumuz sabrın tutamadığı ırmak
 
Umutsuzluğumuz insan kalmak içindi.

Yirminci yüzyılı yaşadım
 
Dingin karştlıkların adını bulmalı
 
Sel gibi kuruyor yaşlılık, gençlik
 
Sanki melekleri gördük uzun saçları
 
Tanrının unutkan kuzgunu idik.

Nasıl unuturum ey doğa
 
Bana bir diyeceğin vardı, kalakaldım,
 
Vaktim yetmedi, ölüm kalım,
 
Bütün yüzyılları yaşadım
 
Vaktim yetmedi anlamaya.

Yirminci yüzyılı taşıdım
 
Atalardan kalma huysuzluk
 
Kuşku, yeryüzü deliliği,
 
Kıralımız doğuştan yarım
 
Ama tanrımız Ara Ara idi.

Yaşayamadım yirminci yüzyılı
 
Kim yaşadı ki kendi yüzyılını
 
Akarsuyun dilinden sezenimiz yok
 
Orpheus' tan sonra ben geldim
 
Giz dönüp baktığımız yerde kaldı.

Görüp de bilenimiz yok.

Ah acımasızdır uykusuz soru
 
Delice zeytin yerdi atamız Homeros
 
Biz yemezdik, aşılı zeytindi bizimki
 
Suskun arpa, uyur uyanık harlı toprak
 
Ama yüzyılımız hamdı, delice idi.

Yirminci yüzyılı yaşadık
 
O çağa bu çağa gömüldük
 
Bir şey var, susar, bakar durur
 
Ölümün soluduğu denizle varolan
 
Gökyüzünden başka çağ yoktur.

Oysa ne cok gecmis var, ne cok zaman
 
Ne cok gelecek, ne az zaman
 
Benzerlikle karşılaştık, susalım,
 
Kapalı bir avuçtur sözcük
 
Neden açıp da sormak ister insan?

Sorup da dönenimiz yok.

Hiçbir yüzyılı yaşamadım

Tüy kuşun ruhudur, ses teni
 
Hep anlar gibi oldum duvara vuran güneşi
 
Nesne ve bilinç birdir, çağ atlattı beni
 
Bir hoş bilmece içinde yaşadım.

dingin ol ruhum, belki uzaklarda
 
Bir yerde nicedir ilk dizeleri
 
Yaratılıyor acıklı destanımızın
 
Çağlar sonra hayranlıkla okunmak için
 
Belki benzer umursamazlığımız kahramanlığa.

Kalk dostum ormana gidelim
 
Geyik sesleri içine çökelim
 
Yeniden doğuş, kıvanç, uyum
 
Kurgular bir yana, biz bir yana
 
İlk kez düşünmeden görelim

Martılar gibi yağmurun altında

Melih Cevdet ANDAY

D:13 Mart 1915, İstanbul

Ö:28 Kasım 2002, İstanbul

Türk şair, tiyatro oyunu, roman, deneme, makale yazarı. Lise arkadaşları Orhan Veli ve Oktay Rifat'la birlikte ortaya çıkardıkları Garip Akımı ile Türk şiirindeki yenilenmeyi başlatmıştır. Kolları Bağlı Odysseus ile kendine özgü felsefi şiir akımını başlatmış, Garip Akımı'ndan ayrılmıştır. UNESCO'nun Courrier dergisi, 1971 yılında onu Cervantes, Dante, Tolstoy, Unamuno, Seferis ve Kawabata düzeyinde bir edebiyat adamı olarak gördüğünü açıklamıştır.

*

2020 yılı Dünya Şiir Günü Bildirgesini açıklayan şair açıklamasına şiiri şöyle anlatır:

Şiir, bütün sanatlar içinde,

Bireyle tek başına buluşan sanattır;

Çünkü o, ana dilden başka hiçbir aracıyı gereksemez.

İşte bütün güçlük de buradan doğmaktadır.

Ozan, anadili içindeki gizli şiiri ortaya çıkarandır.

Şiir tarihi değişiyor gibi görünse de bu,

Dilin tükenmez bir hazine olduğunu gösterir;

Şair de onun simyageridir.

Not: Simyager: Simya veya Alşimi; (Arapça'daki "alkheemee" kelimesinden gelir, İngilizce'ye "alchemy" olarak geçmiştir). Hem doğanın ilkel yollarla araştırılmasına hem de erken dönem bir ruhani felsefe disiplinine işaret eden bir terimdir.

Anısına saygıyla...

Derleyen: Semihat Karadağlı

    460
    5