maviADA

21 Kas 20203 dk.

Efendilik Deyince...

EFENDİ OLMAK

Biri bizi
 
çağırdığında “efendim” deriz, garsonlar kılığı kıyafeti düzgün müşterilerini
 
“Buyurun efendim” diye karşılarlar. Biri övülürken “çok efendi adam” denilir.
 
Bir zamanlar “efendim” siz konuşmayan, nazik ve kibar İstanbul efendilerine
 
rastlardık, Artık hepsi de kayıplara karıştı... Anadolu’nun kimi yerlerinde
 
kadınlar kocalarından söz ederlerken “efendim” derler. Bir türküde şöyle
 
deniliyor:

“Zeytinyağlı
 
yiyemem aman/ Basma da fistan giyemem aman/ Senin gibi cahile ben efendim diyemem
 
aman!

Eskiden Babıâli’de
 
kalem efendileri bulunurdu. Bir sözü anlamadığımız zaman “efendim?” diye
 
sorduğumuzda “efendin kalem odasında!” diye dalga geçerler bu olayı anımsatarak
 
ya da “efendiliği kim kaybetti de sen buldun?” diye alay ederler. Politikacı,
 
devleti ve halkı soyan işadamı, mafya ve çete üyeleri ‘zengin olmanın
 
birlikteliğinde’ buluşunca, bütün kutsal değerler sıfırlanıyor; efendimiz para
 
oluyor, Ali Naili Erdem’e göre. Soner Yalçın “Efendi” adlı eserinde şu Balkan
 
atasözüne yer verir: “Kardeşe kardeş gibi davranmayan, bir yabancıya efendi
 
demek zorunda kalır.”

Gelin şimdi
 
de efendi sözcüğü nereden çıkmış, kime efendi denir, ona göz atalım biraz.
 
Nihat Sami Banarlı, Türkçenin Sırları, kitabında şöyle yazıyor: “Kelimenin
 
aslı, eski Yunanca’da ‘authantes’, Rum telaffuzuyla ‘aftendis’ tir. Başlangıçta
 
mutlak hakim demek veya bir kölenin ya da cariyenin sahibi olan kimse demekti.
 
Eskiden ‘efendi’ kelimesi Türkçe ‘çelebi’ kelimesiyle yan yana ve onun yerine
 
kullanılmış, daha sonra, okuma hayatında yükselmiş, ‘ilim ve irfan sahibi
 
olmuşlara’ efendi denmiştir.

Demokrasi,
 
efendiler ve kölelerin olmadığı, kimsenin kimseye efendi ya da köle gibi
 
bakmadığı bir rejimdir. Abraham Lincoln bu konuda, “Ben köle olmak istemediğim
 
gibi, efendi de olmak istemem. Benim demokrasi anlayışım budur. Bunun dışında
 
her şey, ne kadar az değişik olursa olsun, demokrasi değildir” diyor.

William
 
Lionpheles’e göre efendilik için son sınav; “Kendisine hiçbir çıkar
 
sağlamayacak insanlara karşı da saygıda kusur etmemektir.”

Balzac şu
 
öğüdü veriyor: “Bilginin efendisi olmak için, çalışmanın kölesi olmalısın.”

Fazıl Hüsnü
 
Dağlarca, “Dışarıdan Gazel” şiirinde acı bir gerçeği bakın ne diyor:

“Ne olmuş,
 
ne yapmışlar bize?

Nasıl
 
bağlanmış elimiz, kolumuz.

Böyle
 
giderse biline hep

Mustafa
 
Kemal’le bile yokuz.

De yüreğim
 
nice yanarsa yansın,

Efendilerin
 
yüreği buz.”

Halet
 
efendi, Moralı Osman Efendi’yi kıskanır, onu makamından azlettirir, rütbesini
 
aldırır, kendisiyle uğraşmaktan zevk alırdı. Ama Osman Efendi, bayramlarda ziyaretine
 
geldiği zaman merdiven başında karşılar, çok saygı gösterirdi. Niye böyle
 
yaptığını soranlara şöyle dedi: “Evet, ben bu adamı sevmem. Rütbesini,
 
mansıbını, malını aldım ama üzerinde öyle bir efendilik var ki, onu alamıyorum
 
işte!”

Asıl
 
efendilik çalışmak, kimseye hakaret etmemek, ağırbaşlı ve nazik olmaktır ama
 
bizde genellikle para babası, iyi giyimli kişiler itibar görürler, bey,
 
beyefendi diye anılırlar...

Atatürk,
 
“Köylü milletin efendisidir” diyerek efendiliğin çalışmak, üretmek olduğunu
 
vurgulamıştır. Millete hizmet etmeleri gereken kimi makam sahipleri ise efendi
 
değil, vatandaşlara hizmet etmekle yükümlü olduklarını pek kabul edemezler...

Bir de
 
“evet efendim” ciler vardır. Kendilerinden üstün kişilere boyun eğerler de karılarına,
 
aşağı tabakadan kişilere efendilik taslarlar, eziyet ederler...

Ya şu
 
çelişkiye ne demeli: Hırçın kişilere, efendi ol, efendilik sende kalsın, onunla
 
bununla dalaşma, diye öğüt veririz de, hizmetlileri çağırırken alay eder gibi
 
ve küçümsercesine, “Hasan Efendi”, “Ali Efendi” diye sesleniriz, onları beyliğe
 
layık görmeyiz.

Bernard Shaw, “köleliklerin en kötüsü efendiliktir”
 
diyor. Para iyi bir uşak, kötü bir efendidir. Sevgililer kalbimizin efendisi
 
olarak nitelendirilir. Bir Türk filminin adı “Kalbimin Efendisi” adını taşıyor.
 
Şimdi de “Yüzüklerin Efendisi” var...

Divan
 
edebiyatında sevgililer efendi, sultan, âşıklar ise kul köledirler. Nedim bakın
 
ne diyor bu konuda: “Dövülmeye sövülmeye kovulmaya billah/ Hep kailim amma ki
 
efendim senin olsam”... Bir başka şiirinde ise sevgilisine, “Gözüm canım
 
efendim devletli sultanım” diye sesleniyor. Osmanlılarda efendilik bir
 
özelliktir: Ahmet Mithat Efendi, Dede Efendi gibi. Efendi kişilere “çelebi” de
 
denir: Evliya Çelebi, Kâtip Çelebi... Ahmet Mithat Efendi, “Felatun Beyle Rakım
 
Efendi” adlı romanında efendiyle beyi karşılaştırır, efendiden yana tavır
 
koyar. Felatun Bey, Batı hayranı, züppe bir kişidir, hiçbir işte başarılı
 
olamaz, alay edilir. Rakım Efendi ise hesabını kitabını bilen, batıyı körü körüne
 
taklit etmeyen, aklı başında bir kişidir, her zaman ve her yerde başarılı olur,
 
sevilir sayılır...

Atatürk,
 
nutuklarında milletvekillerine “efendiler” diye seslenmiş ve insanlık
 
özelliklerini yitirmemiş kişilerin başlarına isteyerek yabancı bir efendi getirmek
 
istemelerinin olanaksız olduğunu belirtmiştir. Günümüzde Amerika dünyanın
 
efendisi gibi davranıyor ve çoğu insanlar(!) buna hiç ses çıkarmadıkları gibi
 
kayıtsız şartsız itaat ediyorlar efendilerine.

Bencillikten,
 
çıkarcılıktan ne kadar uzaklaşırsa kişi; efendiliğe, beyliğe o kadar yakınlaşır,

    120
    0