Nurten B. AKSOY
5 Haz 20204 dk.
En son güncellendiği tarih: 12 Ara 2021
Yaşadığı dönemde tiyatro, sinema ve şiir dünyasının önemli isimlerinden olan ancak günümüzde çok da fazla tanınmayan Cahit Saffet Irgat’ın şiirleri, savaşın, terörün, yoksulluğun canlar yaktığı günümüzde bir kez daha anlam kazanıyor. Zaman tüm hızıyla gelip geçse de acılar ve korkular hiç değişmiyor… “anne girmem bu oyuncak dükkanına / orda toplar, tayyareler, tanklar var / ben yaşamak istiyorum / ağaç gibi sessiz sessiz ve rahat…”
1940’larda başlayan Toplumcu Şiir akımının öncülerinden olan Cahit Irgat, 21 Mart 1915’te Lüleburgaz’da dünyaya gelir. Edirne Öğretmen Okulundan son sınıftayken ayrılan Irgat, daha lise yıllarında tiyatroya merak sarar ve bir süre çeşitli tiyatrolarda oyunculuk yapar. 1934 yılında başvurduğu Muhsin Ertuğrul’un kendisine: “Önce okulunu bitir, sonra yanıma gel” demesi üzerine Ankara Devlet Konservatuvarına girer. Ancak 1936 yılında öğrenimini yine yarım bırakarak okuldan ayrılır ve Paris’e gider.
Çalmasın kapımı kimseciklerim
Boş bulut yıldız yalnızlığında
Çok uzun gözlerinin içindeyim
Çalmasın kapımı kimseciklerim
Çok uzun gözlerinin içindeyim
Sonsuzluğumu içiyorum bebeklerinden
Körkütük zehir zıkkım
Çalmayın kapalı kapım
Küflü bir akşamüstü terli
Uludum arınmamış camlarda
Ne telefon ne kapı zili
Çalmasın ben evde yokum
Çok uzun gözlerinin içindeyim
Çalmasın kapımı kimseciklerim
Konservatuvarı bırakma nedenini ise 1968 yılında Akşam Gazetesi’nde yayınlanan “Çok Yaşayın Ölüler” adlı yazı dizisinde: “… Gece güzel başlamıştı. Avni Arbaş’ın atölyesinde rakılı şaraplı bir geceydi. Hep tanıdık. Ya sanatçı ya eğitimci kişilerdik bu çilingir sofrasında. Cin gibi zeki bir adamdı Hasan Ali Yücel. O güne dek hiç karşılaşmamıştık. Rakı bitmiş şaraba başlanmıştı. Konu dönmüş dolaşmış memlekete gelmişti. Eğitim meseleleri, sanat meseleleri, özgürlük meseleleri… Epey olmuştuk. Hasan Âli Yücel’e damdan düşercesine. ‘Sizin başka işiniz yok muydu ki Maarif Vekilliğine gelir gelmez attığınız imzalardan biri de benim konservatuvardan kovulmam içindi’ diye sitem ettim… O da: ‘İyi olmuş. Çok iyi etmişim!.. Şimdi sanatçısın, Paris’te kalsan ne olurdun? Maaşlı devlet oyuncusu.’ diye cevap verdi” diye anlatır… Acılı bir dönemin sanatçısı olan ve tiyatroya yaklaşık otuz beş yılını veren Saffet Cahit Irgat, tiyatroyu çok sevmesine karşın, kıyasıya eleştirir.
Başımı rakı değil döndüren
Bu öğle sıcağında
Ekmek kokusundan da güzel
Alnının ter kokusu.
Ver meyveni mürdüm ağacı
Arzum gibi yağ yağmur
Bütün şehir şahittir
Bu kadını sevdiğime.
Kısa bir süre Paris’te yaşayan sanatçı, yurda döndükten sonra tiyatro oyunculuğunu çeşitli sahnelerde sürdürür. 1960’lı yıllarda ikinci eşi sinema ve tiyatro sanatçısı Cahide Sonku ile Cahitler Tiyatrosunu kurar ama başarılı olamayan bu topluluk da kısa sürede dağılır. Tiyatro yapmanın zorluğu konusundaki düşüncelerini şöyle açıklar: “Sahne ince hastalık, verem gibidir. İnsanın içine bir yapışmasın, insanı erite erite, kemire kemire götürür. Kan kusturur, uğraştırır uğraştırır da uğraştırır. Sahne oyuncuya karşı, denizciyle uğraşan deniz gibidir. Genç olsun, yaşlı olsun bir gün oyuncunun bedenini bir ceset gibi, tiyatro leşi gibi kıyıya atıverir.”
“… Tiyatro kabiliyet işidir. Okulu var ama yeterli değil. Okul kibrit kutusuna benzer. İçinden çürüğü de sağlamı da çıkar. Okuldan çıkınca devlete sırtını dayayanların yaptığı şey sanat değildir. Hiçbir endişeleri, didişmeleri olmayanların halka ve sanata hiçbir faydası yoktur”
Çok yakında bir gün
Çok yakında bir gün
Ağır uykulardan uyanacaklar
Zor kapıları açacaklar
Yere sağlam basacaklar.
Sevgiden sırılsıklam
Yangınlanacak aşklar
Çok yakında bir gün
Çok yakında bir gün
İnsanlar insan gibi yaşayacaklar.
En dar en karanlık sokaklar
Çok yakında bir gün
Çok yakında bir gün
Bayramlaşıp ışıyacaklar
Hürriyet giyecek aydınlık ayaklar.
1940 yılında ilk kez “Yılmaz Ali” adlı filmde oynayan Cahit Irgat, sahneye de Raşit Rıza Tiyatrosunda “O Gece” adlı oyunla çıkar. Ne var ki, çocuklarının oyuncu olduğunu haber alan ailesi, onu evlatlıktan reddeder.
1940 kuşağı şairlerinden olan Cahit Irgat’ın, zaman zaman değişik etkilenmelere uğrayan ve arayış içinde olan, kendine özgü bir şiiri vardır. İkinci Dünya Savaşı döneminde sıkıntıları iyiden iyiye artan şair, bu sıkıntılardan şiirini beslemesini de bilmiştir. O yüzden şiirinin dokusunda savaş karşıtı bir anlayışın derin çizgileri bulunur. Savaş yıllarında yaşanan yokluk, yoksulluk ve acı şiirlerinin ana konularını oluşturur. Bütün bu tanıklıklar şiirinde olumlu bir yapının temellerini atarken, iç dünyasında kendinden kaçışı, içkide yoğunlaşmayı, insanlara küsmeyi ve bunlara benzer gelip giden bunalımları da beraberinde getirir. İçinde yaşadığı kentin doğal yapısından kaynaklanan.
Günlük konuşma dilinden kopmayan şair, ağırlıklı olarak kısa şiirler yazar ve bir konuşma rahatlığı içinde şiirlerini yapılandırır. Bazı şiirlerinde toplumsal gerçekleri irdeleyip dile getirmekten de geri durmaz. Ancak, bu toplumsal duyarlılığı, aynı ölçüde ve bütün şiirlerinde bulmak olası değildir.
İnadına mı güzelsin
Akşamüstleri,
Demir parmaklıktan gördüğüm deniz?
İnadına mı fiyakan
Yan yan gidişin
Tombul kıçlı gemi?
Şair kimi zaman da derin kötümser duygular ve düşünceler içinde boğulur. Şairin, tiyatroya bakışında da kendini gösteren bu özellik şiirlerinde daha belirleyici olmaktadır. Yazar Şükran Kurdakul “Şiirimizin gözü yaşlı iyimseri Cahit Irgat’tır.” diyerek tanımlar şairi. (“Sanat Olayı” Dergisi Haziran 1981 sayısı)
“Küçük yaşta sanatla kucaklaşan Cahit Irgat, kırılmalarına, zaman-zaman sessiz kalışlarına karşın sanattan kopmamıştır. İlk şiirini Cahit Saffet imzasıyla Varlık dergisinde yayınlayan Irgat’ı, aynı zamanda sanata adanmış bir ömrün de simgesi olarak görmek, sanırım ona hakkını vermek olacaktır.” (Güngör Gençay-Evrensel, 06 Mayıs 2001)
Cahit Irgat, 1950 yılında “Bırakılan Çocuk” filmini yönetir ve şiirlerinin dışında “Geri Dönemezsin” isimli bir de roman yazar. (1947) Prof. Mina Urgan’la bir dönem evli kalan sanatçı, bu evlilikten dünyaya gelen şair Mustafa Irgat ve oyuncu Zeynep Irgat’ın babasıdır.
Tiyatro ve sinema oyunculuğunun yanı sıra yaşamının sonuna kadar şiir yazmayı da sürdüren sanatçı 35. sanat yılını bir jübileyle kutladıktan kısa bir süre sonra, 5 Haziran 1971 tarihinde, yaşama veda eder.
Can Yücel’in Cahit Irgat’ın ölümünden sonra söylediği birkaç söz…
"Cahit ki bu hasta düzende sağlıklı bir kanserdi
Cahit ki haksızlığa karşı üreyen hücrelerdi.
Yorgun develer gibi çöktüğü Dormen şölenlerinde bile
"Siz paranızı, ben kendi kendimi yerim," derdi.
Cahit zaten azalarak yaşayanlardan değil
Çoğalarak ölenlerdendi."