Hasan Hüseyin Korkmazgil

31 May 20203 dk.

HAZİRANDA ÖLMEK ZOR

En son güncellendiği tarih: 7 Oca 2022

orhan kemal'in güzel anısına
 

işten çıktım
 
sokaktayım
 
elim yüzüm üstümbaşım gazete

sokakta tank paleti
 
sokakta düdük sesi
 
sokakta tomson
 
sokağa çıkmak yasak
 

sokaktayım
 
gece leylâk
 
ve tomurcuk kokuyor
 
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
 

 
uy anam anam
 
haziranda ölmek zor!
 

havada tüy
 
havada kuş
 
havada kuş soluğu kokusu
 
hava leylâk
 
ve tomurcuk kokuyor
 

 
ne anlar acılardan/güzel haziran
 
ne anlar güzel bahar!
 
kopuk bir kol sokakta
 
çırpınıp durur
 

çalışmışım on beş saat
 
tükenmişim on beş saat
 
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım
 

 
anama sövmüş patron
 
ter döktüğüm gazetede
 
sıkmışım dişlerimi
 
ıslıkla söylemişim umutlarımı
 
susarak söylemişim
 

 
sıcak bir ev özlemişim
 
sıcak bir yemek
 
ve sıcacık bir yatakta
 
unutturan öpücükler
 

 
çıkmışım bir kavgadan
 
vurmuşum sokaklara
 

sokakta tank paleti
 
sokakta düdük sesi
 
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki
 
dallarda insan iskeletleri
 

asacaklar aydemir'i
 
asacaklar gürcan'ı
 
belki başkalarını
 

 
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
 
dökülüyor etlerim
 

 
sarı yapraklar gibi

asmak neyi kurtarır
 
sarı sarı yaprakları kuru dallara?
 
yolunmuş yaprakları
 
kırılmış dallarıyla
 
ne anlatır bir ağaç
 

 
hani rüzgâr
 
hani kuş
 
hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?

asılmak sorun değil
 
asılmamak da değil
 

 
kimin kimi astığı
 
kimin kimi neden niçin astığı
 
budur işte asıl sorun!
 

sevdim gelin morunu
 
sevdim şiir morunu
 
moru sevdim tomurcukta
 
moru sevdim memede
 
ve öptüğüm dudakta
 

 
ama sevmedim, hayır
 
iğrendim insanoğlunun
 
yağlı ipte sallanan morluğundan!

neden böyle acılıyım
 
neden böyle ağrılı
 
neden niçin bu sokaklar böyle boş
 
niçin neden bu evler böyle dolu?
 

 
sokaklarla solur evler
 
sokaklarla atar nabzı
 
kentlerin
 

 
sokaksız kent
 
kentsiz ülke
 
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı
 

işten çıktım
 
elim yüzüm üstümbaşım gazete
 
karanlıkta akan bir su
 
gibi vurdum kendimi caddelere
 

 
hava leylâk
 
ve tomurcuk kokusu
 
havada kör yoluna
 
havada suçsuz günahsız
 
gitme korkusu
 

 
ah desem
 
eriyecek demirleri bu korkuluğun
 
oh desem
 
tutuşacak soluğum

asmak neyi kurtarır
 
öldürmek neyi
 
yaşatmaktır önemlisi
 
güzel yaşatmak
 

 
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
 
ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak
 

ah yavrum
 
ah güzelim
 
canım benim / sevdiceğim
 
bitanem
 
kısa sürdü bu yolculuk
 
n'eylersin ki sonu yok!
 

 
gece leylâk
 
ve tomurcuk kokuyor
 
uy anam anam
 
haziranda ölmek zor!

nerdeyim ben
 
nerdeyim ben
 
nerdeyim?
 
kimsiniz siz
 
kimsiniz siz
 
kimsiniz?
 

 
ne söyler bu radyolar
 
gazeteler ne yazar
 
kim ölmüş uzaklarda
 
göçen kim dünyamızdan?
 

asmak neyi kurtarır
 
öldürmek neyi?
 
yolunmuş yaprakları
 
ve kırılmış dallarıyla bir ağaç
 
söyler hangi güzelliği?

kökü burda
 
yüreğimde
 
yaprakları uzaklarda bir çınar
 
ıslık çala çala göçtü bir çınar
 
göçtü memet diye diye
 
şafak vakti bir çınar
 
silkeledi kuşlarını
 
güneşlerini:
 

 
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
 
memet!»

gece leylâk
 
ve tomurcuk kokuyor
 
üstümbaşım elim yüzüm gazete
 

 
vurmuşum sokaklara
 
vurmuşum karanlığa
 
uy anam anam
 
haziranda ölmek zor!
 

bu acılar
 
bu ağrılar
 
bu yürek
 

 
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
 
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
 
bu geceler niçin böyle insansız
 
bu insanlar niçin böyle yarınsız
 
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?

kim bu korku
 
kim bu umut
 
ne adına
 
kim için?
 

«uyarına gelirse
 
tepemde bir de çınar»
 
demişti on yıl önce
 
demek ki on yıl sonra
 

 
demek ki sabah sabah
 
demek ki «manda gönü»
 
demek ki «şile bezi»
 
demek ki «yeşil biber»
 
bir de memet'in yüzü
 
bir de güzel istanbul
 
bir de «saman sarısı»
 
bir de özlem kırmızısı
 
demek ki göçtü usta
 
kaldı yürek sızısı
 
geride kalanlara
 

nerdeyim ben
 
nerdeyim?
 
kimsiniz siz
 
kimsiniz?
 

yıllar var ki ter içinde
 
taşıdım ben bu yükü
 
bıraktım acının alkışlarına
 
3 haziran '63'ü

bir kırmızı gül dalı
 
şimdi uzakta
 
bir kırmızı gül dalı
 
iğilmiş üzerine
 
yatıyor oralarda
 
bir eski gömütlükte
 
yatıyor usta
 

 
bir kırmızı gül dalı
 
iğilmiş üzerine
 
okşar yanan alnını
 
bir kırmızı gül dalı
 
nâzım ustanın
 

gece leylâk
 
ve tomurcuk kokuyor
 
bir basın işçisiyim
 
elim yüzüm üstümbaşım gazete
 
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
 
şuramda bir çalıkuşu ötüyor
 
uy anam anam
 
haziranda ölmek zor!
 

 

 
*


 
şairin NOTU:

1963'lerde yaşanılanları ben, ancak böyle dökebildim 1976'larda şiire.
 
On üç yılda özümsemişim o olayları, on üç yıl sonra damıtabilmişim.

O günleri yaşayıp da ozanlığa soyunanlar, elbette ki benden daha iyi yapabileceklerdir bu işi.

"El elden üstündür, taa arşa kadar" demiş eskiler.


 
Hasan Hüseyin

*

    590
    5