Kemalettin Kamu

13 May 20201 dk.

Bingöl Çobanları

En son güncellendiği tarih: 8 Ara 2020

Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.

Bu dağların en eski âşinasıdır soyum,
 
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların.
 
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
 
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,
 
Her gün aynı pınardan doldurur destimizi
 
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla...

Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski, yeni;
 
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini.
 
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;
 
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,
 
Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı;
 
Her adım uyandırır ayrı bir hatırayı:

Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda,
 
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam;
 
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda,
 
"Suna"mın başka köye gelin gittiği akşam.

Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla,
 
Çoban hicranlarını basar bağrına yayla.
 
-Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,
 
Diye hıçkırır kaval:
 
Bir çoban parçasısın olmasan bile koyun,
 
Daima eğeceksin, başkalarına boyun;
 
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı,
 
Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı
 
Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an!
 
Mademki kara bahtın adını koydu: Çoban!

Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,
 
Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden
 
Anlattı uzun uzun.
 
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
 
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla...
 
Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla
 
Bingöl yaylarının mavi dumanlarına,
 
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına!

    380
    1